KAHDEM 8 MART 2010 AÇIKLAMASI
Bugün hâlâ kadınlar Türkiye’de aile yaşamında, çalışma yaşamında, siyasete katılımda ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Taraf Olduğumuz Kadınlara karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinde güvenceye alınan hakların ihlali niteliğindeki ayımcılıklara bir kez daha dikkat çekerek ,hükümeti ve tüm kurum ve kuruluşları sözleşme hükümlerine uygun davranmaya davet ediyoruz.
YASAL,YARGISAL VE EYLEMLİ AYRIMCILIKLAR DEVAM EDİYOR
1-Türk Medeni Kanunu’na göre on yedi yaşındaki bireyler yasal temsilcilerinin izni ile evlenebilirken on altı yaşındaki bireyler yargıcın izni ile evlenebilmektedir. Bu yasal düzenleme açıkça CEDAW’a aykırı düşmektedir. 16 yaşındaki kız çocukları okutulmak yerine genelde ekonomik nedenlerle aile baskısıyla evlenmeye zorlanmaktadır. Erken evlendirmeye izin veren düzenlemenin mağduru kız çocukları olmaktadır, İzni isteyenler, evlenmeye karar verenler çocuklar değil onları zorlayan, baskı altına alan anne babalardır.
2-Ailenin Korunmasına Dair Kanunun salt sözel yorumu sonucunda evli olmayan ve boşanmış kadınlar şiddetten bu yasaya göre korunamamaktadır, çıkarılan yönetmeliğin şiddetin belgelenmesine gerek olmadığını öngören altıncı maddesine karşın darp raporu gösterilmeden önlem kararı verilmemektedir. Savcılık ve kolluk gücü, kararların uygulanmasını izleme konusunda çok yetersizdir. Mesai saatleri dışında önlem kararı alınamamaktadır, bu da şiddetle etkili savaşımın önünde bir engeldir
3- Ayrıca aile adında kadına karşı ayrımcılık hem yasal düzenlemeler hem de yargı kararları (Anayasa Mahkemesi’nin yasal düzenlemelerin iptali istemlerini ret kararları[1]) ile sürmektedir. Kadına evlendiği kişinin soyadını alması dayatılmakta ve eşlere bu konuda ikinci bir seçenek tanınmamaktadır. Çocuğun soyadını belirlemede de kadına karşı ayrımcılık sürmektedir. Çocuğun soyadının babasının soyadı olması dışında bir olanak bulunmamaktadır.
4- Türkiye’de evli kadınlar kürtaj olabilmek için Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 24. maddesine göre eşinin rızasını almak zorundadır. Kadının kendi bedeni üzerindeki kişiliğe sıkı sıkıya bağlı haklar eşinin rızasına bağlanarak yasal düzlemde kadına karşı ayrımcılık uygulanmaktadır.
5- Boşanan bir kadın bir başkasıyla evlenmek isterse Türk Medeni Kanunu’nun 132. maddesine göre 300 gün beklemek ya da gebe olmadığını belgelemek zorunda bırakılmaktadır. Bugünün olanakları karşısında soybağının karışması gibi bir olasılık bulunmadığı halde kadına yapılan bu dayatma da kadına karşı açık bir ayrımcılıktır.
6-Eşlerin evlilik birliği içinde yaptığı katkıları da ekonomik değer kabul eden edinilmiş mallara katılma rejimi, 1 Ocak 2002’den itibaren edinilmiş mallar için yürürlükte kabul edilmektedir. Bu durumda haksız bir eşitsizlik meydana gelmektedir.
7-Sığınmaevleri hem nicelik hem de nitelik bakımından çok yetersizdir, güvenlik önlemleri zayıftır. Kamu görevlilerinin aile içi şiddet karşısındaki tutumu yeterince caydırıcı değildir.haksız tahrik uygulaması devam etmekte ve namus savunması yasalardan çıkartılmamaktadır.
8- Türk Ceza Kanunu’da töre saikiyle öldürmenin ağırlaştırıcı bir neden olarak kabul edilmesine karşın bu cinayetlere karşı hiç önlem alınmamıştır. Kız çocukları cezadan kaçabilmek amacıyla intihara yönlendirilmekte, dahası zorla intihar ettirilmektedir.
9-Siyasete katılımda eşit temsil uygulanmamaktadır, sayısal veriler kadının siyaset yaşamına daha az katıldığı, kadının karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmediğini açıkça göstermektedir.
Yasal, yargısal ve eylemli ayrımcılıklar, yaşamın her alanında varlığını sürdürmektedir. Ayrımcılığın sona ermesi, ayrımcılık içermeyen yasal düzenlemeler temelinde içten, kararlı bir siyasi irade ve ayrımcılığa karşı duran kişi ve kuruluşların işbirliği ile olanaklıdır.
Ayrımcılığa Hayır
Kadınlara Hukuki Destek Merkezi